
GastroEtimoloji #1 - Aşure
Aşure, beldelere göre değişen malzemelerle yapılan ve hammaddesi bakliyat, tahıl, yemiş, kurutulmuş meyve olan değerli bir tatlımız. Özellikle ülkemiz ile beraber Orta Doğu, Yakın Asya ve Kafkasya bölgelerinde de bilinen aşurenin benzerlerini çoğu ülkede görmek mümkün. Bunun altında yatan ana neden, aşure tatlısının Mezopotamya üzerinden buğday kültürü ile birlikte yaygınlaşmasıdır. Dolayısıyla, buğdayın memleketi olan Orta Doğu topraklarının aynı zamanda aşurenin de yurdu olduğu kabul edilmektedir.
Tarihsel süreçte aşurenin geçmişini Hz. Nuh’a kadar dayandıranlar çoğunluktadır. Bir rivayete göre herkesçe bilinen “Nuh’un Gemisi” hikâyesinde Hz. Nuh, yaptığı gemi sayesinde kendisine inananlar ile beraber tüm dünyayı saran tufandan kurtulmayı başarır. Tufan bittikten ve sular çekildikten sonra gemi bulduğu ilk kara parçasına yanaşır ki söz konusu gemiye yönelik arayışlar bir türlü bitmek bilmez. İnsanlığı kurtaran geminin kalıntılarının kendi topraklarında bulunması ayrıcalığını kovalayan çoğu ülke düzenli olarak geminin kendi topraklarında bulunduğuna dair asılsız iddialar da ortaya atar. Rivayete dönecek olursak, hayatta kalanlar aç karınlarını doyurabilmek için ellerinde kalan yiyecekleri kaynatarak basit bir yemek yaparlar. Bu yemeğe de, bingo, aşure adını verirler. Bu hikâye ile ilgili olarak geçen söylentilerden bazılarına göre gemi Türkiye sınırları içerisinde kalan Cudi Dağı’na oturmuştur ve yapılan yemeğin adı da selamet çorbasıdır. Bugün hala daha bazı bölgelerde aşure, benzer şekilde selamet çorbası olarak da anılmaktadır.

Aşure öyle kadim bir tatlı ki ucu taaaa Nuh'un Gemisi'ne uzanıyor...
Aşureye, başta İslamiyet olmak üzere Semavi dinlerin hepsinde önem atfedilmektedir. Müslümanlar arasında Hicri takvime göre Muharrem ayının onuncu günü aşure günü olarak benimsenir. Kimi çevreler İslam içerisinde özel sayıldığını düşündüklerinden ötürü yedisini aşure günü olarak görürken, Alevi toplumu ise kendi kültürlerinde kutsal sayılan on iki imamdan ötürü ayın on ikisini kabul ederler. Alevi toplumu için bu günü daha da anlamlı kılan bir başka olay ise Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi hadisesinin de aynı güne rast gelmesinden kaynaklanır. Aleviler bu olaydan önce aşure gününü şenlik havasında kutlar ve oruç tutarlarmış. Ancak Hz. Hüseyin’in vefatının ardından tutulan oruçlar matem amaçlı hale gelmiş. Ve yine aynı nedenden ötürü Aleviler, aşurelerini on iki malzemeden yapmaktadırlar.
İslamiyet’te aşure gününe atfedilen bazı özel anlar vardır. Her ne kadar tarihsel deliller bulunmasa da cennetten kovulan Hz. Adem’in tövbesinin kabulü, Hz. İbrahim’in kendisini yakmaya çalışan Nemrut’un ateşinden kurtulması, Hz. Yusuf’un babası Hz. Yakup ile yeniden bir araya gelmesi, Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i ikiye ayırması ve Hz. Yunus’un midesinde hapis kaldığı balıktan kurtarılması gibi özel hadiselerin tamamının aşure günü olarak kabul edilen 10 Muharrem’de yaşandığına inanılmaktadır.
Aşure gibi birden fazla milletin ortak mirası haline gelmiş ananevi ürünlerin geçmişleri her zaman tartışmalıdır. Bu yüzden de kesin çıkarımlar yapmak kolay değildir. İslam Ansiklopedisi’ne göre aşure sözcüğü İbrani dilinde yer alan “aşur” sözcüğünden kaynaklanmaktadır ve bu yüzden de aşure, tüm Sami dillerde ufak farklılıklarla da olsa görülmektedir. Öte yandan aşurenin geçmişini çok daha gerilere taşıyanlara göre aşure isminin eski Mezopotamya uygarlıklarından Asur’a dayanıyor olması dahi mümkündür. Ancak Asurlular ile aşure arasındaki bağlantıyı ortaya koyan net deliller yoktur.

Aşure kelimesi Arapça’da yer alan “aşere” kelimesine de dayandırılmaktadır. Bu kelime Arapça’da 10 sayısına karşılık gelmektedir. Şüphesiz bu yaklaşım İslam çevrelerince daha sıcak karşılanmaktadır. Bu yaklaşıma göre tatlı, ismini günden almaktadır ve haliyle aşure günü aşure tatlısından da önce önemli bir gün olarak sayılmaktadır. Bu hususla ilgili bazı hadisler, Hz. Muhammed’in de mensup olduğu Kureyş kabilesi üyelerinin İslamiyet’ten önce aşure gününde oruç tuttuklarını ve Hz. Muhammed’in de bu orucu aksatmadığını söyler. Ancak daha sonra İslamiyet ile birlikte oruç da gelince aşure günü orucu zamanla ortadan kalkmış. Aşure kelimesinin kökenini Arapçaya dayandıran bu görüşe ait bir diğer inanışa göre tatlının ismi günden değil tatlının içerisine konulan on kalem malzemeden gelmektedir.
Bazı kesimler Arap dilinde "fâûlâ” vezninin olmadığı iddiasından hareketle aşure kelimesinin Arapça olamayacağını ileri sürmektedir. Bu fikre göre aşure kelimesi İbrani kökenli bir kelimedir.
Aşure, çeşitli toplumlar tarafından kendisine yüklenen dini ve politik anlamlar açısından benzeri az bulunur bir yiyecektir. Bu nedenle de hakkında kesin yargılar ortaya koymak çok zordur. Hatta birilerini kızdırmadan yorum bile yapmak kolay değildir. Orta Doğu coğrafyasından İbrani ya da Arap kökenli olarak ortaya çıktığı, ağırlık kazanan görüştür. Sözün özü aşure hem Hıristiyanlık, hem Musevilik hem de İslamiyet’te değer verilen bir yiyecek olmasından ötürü en azından tatlılar hiyerarşisinde rakipsizdir.